(Kitaba ait DEMO PDF Dosyasına Celsus Kitabevi Telegram kanalından ulaşabilirsiniz => t.me/celsuskitabevi )
Biorezonans & Enerji Tıbbında Tedavi Sistematiği konularındaki kafa karşılığını gidermek için yola çıkan Batı tıbbının temsilcileri Prof. Dr. Yasemin Akçay ve Dr. Sinan Akkurt tarafından Türkçe’ye kazandırılan bu kitap, sağlık profesyonelleri ve konuya ilgi duyanlar için bir kılavuz niteliği taşıyor.
Tıp literatürüne girmiş pek çok referans kaynak arasından uzun araştırmalar sonunda tespit edilen “BİOREZONANS & Enerji Tıbbında Tedavi Sistematiği” kitabı beslenmeden sindirime, blokajlardan toksinlere, alerjenlerden bakteri ve virüslere, hormonlardan detoksifikasyona, vitamin ve minerallerden katı ve sıvı yağlara kadar insan sağlığında işlevsel önemi olan 25 ana başlıktaki konuyu Çin tıbbından tamamlayıcı sistemlere uzanan geniş bir perspektifte detaylarıyla ele alıyor.
Konuyla ilgilenen herkesin kolaylıkla anlayabileceği yalın bir dille hazırlanan bu kitap, biorezonans uzmanları kadar tıptaki diğer uzmanlık alanlarında çalışan doktorlar, yardımcı sağlık çalışanları için de güvenilir bir referans.
İçeriği ve kapsamıyla ülkemizdeki bilimsel kaynak eksikliğini de azaltması amacıyla dilimize kazandırılan “BİOREZONANS & Enerji Tıbbında Tedavi Sistematiği” kitabı ile sağlık profesyonellerinin zaman kaybına uğramadan teşhis ve tedavi yöntemine karar vermeleri, böylelikle daha çok hastanın şifa bulması, hayat kalitelerinin kontrol altında tutulması hedefleniyor.
Kuşkusuz ki her alanda olduğu gibi gelişen teknolojiler ile tıp da etkileşim halinde. Her geçen dönem sonunda bildiğimiz ezberlerin yerini yenileri alıyor. Teori ile pratiğin birbirini besleyerek ilerlediği sağlık alanında da sürekli yeni kaynaklara ve kanıta dayalı teşhis ve tedavi sistemlerinde referanslara ihtiyaç duyuluyor. Sağlık alanında bu dönemin bir ihtiyacını gideren “BİOREZONANS & Enerji Tıbbında Tedavi Sistematiği” kitabı da okumaya başladığınız andan itibaren siz değerli okurlara farklı bir bakış açısı kazandırırken hazırlanacak yeni kitapların da kuşkusuz önünü açakacaktır.
ÇEVİRİ EDİTÖRLERİNİN ÖNSÖZÜ
Değerli Okurlar,
Kötü alışkanlıklardan yanlış beslenmeye, çevresel etkilerden kişilerin değişen psikolojisine, yaş, cinsiyet, iş ve hayat tarzı kaynaklı sorunlar alerjilerden kansere kadar uzanan birçok hastalık olarak karşımıza çıkabiliyor. Modern tıbbın kronik veya çok yönlü hastalıklarla baş etmede yetersiz kaldığı durumlar olabiliyor.
İnsan sağlığı üzerindeki tüm bu olumsuz etkilerin tek tek ya da bütünsel yaklaşımla baskılanması ya da giderilmesi konusunda bilinen kadim ve geleneksel tedaviler yeni bir anlayışla uygulanırken modern tıp yöntemleri, hızla gelişen teknolojilerin ve artan oranda çeşitlenen araştırmaların da yardımıyla her geçen gün yepyeni bulgulara ulaşıyor. Bulgular sayısız kombinasyonlar halinde test ediliyor ve sürekli yenilenen tedavi sistemlerine dahil ediliyor. Modern tıp, organizmanın biyokimyasının bozulmasının ve bunun tespitinin ardından tedaviye geçer ama aslında biyofizik biyokimyadan önce gerçekleşir. Yani biyofiziksel sinyaller (vücut geneline gönderilen mesajlar) hücre kimyasındaki değişikliklerin önünde ilerler. Eğer biyokimya bozulmadan biyofiziksel mekanizmalarla bu saptanabilirse -ki biorezonansın yaptığı bu- ve düzeltilirse vücut biyokimyası da normale döner.
Gün geçmiyor ki hepimizin bildiği bir endemik bitki türü, bir besin ürünü ya da mineralin insan bedeni üzerindeki farklı kimyasal özellikleri keşfedilmesin! Bu keşifler, bilinen ancak hiç bir arada kullanılmamış farklı inovatif yaklaşımlarla insan sağlığına destek olacak yepyeni nitelikli bir ürün olarak karşımıza çıkabiliyor.
Dünyanın coğrafik ve kültürel zenginlikleri içinde Doğu’dan Batı eksenine, Çin tıbbından modern Batı tıbbına uzanan tedavi ve iyileşme modelleri artık biyokimyasal ve biyofiziksel yaklaşımlar başta olmak üzere farklı bilimsel disiplinlerle sürekli bir etkileşim içinde girdiğinden takibi de zorlaşıyor. Bilimsel referans kaynakları temel alınsa da bilim daima şüphecilik ve sorgulama gerektirdiğinden zaman içinde kafalar karışabiliyor.
Düşünün ki bir önceki yüzyılın sonlarına gelirken radyo dalgalarını tespit etmenin bir yolu yoktu. DNA ve kara deliklerin varlığını doğrulamadan çok önce her şey varsayım gibi duruyordu. Günümüzde de uzayın kaç katmanlı olduğuyla ilgili dile getirilen fikirler halen bir varsayımken vücudumuzun biyokimyasal ve biyofiziksel özellikleri de yeni keşiflere gebe.
Oysa evren denen koca bir enerji okyanusunun içinde yaşıyoruz ve her şeyin birbiriyle frekanslar aracılığıyla etkileşim içinde olduğunu artık biliyoruz. Vücudumuz ve organlarımız da hem kendi içinde hem de dışarıdan gelen etkileri adeta bir sensor gibi algılayarak onlara tepki vererek çalışıyor. Henüz bu konuya tam olarak odaklanılmadığından olsa gerek, bedende oluşan bu frekanslara ilişkin ölçümlemeler yetersiz gibi algılansa da, yani henüz kanıta dayalı hale gelmese de, bazı modellemeler, frekanslar halindeki bu iletişimin varlığını tespit etmektedir. Bu iletişimin varlığını kanıtlamaya yönelik çalışmaların yakın gelecekte bilimin ilgi alanı olacağı inancındayız.
Biorezonans da benzer mantıkla çalışıyor. Kuantum fiziğinin temelini oluşturan ilkelere dayanıyor. Her madde kendi yapı taşı olan atomla bağlantılıyken, atomun çekirdeği fizikteki temel parçacıklardan olan kuarklarla bağlantılıdır. Bildiğiniz gibi atomlar ve içindeki parçacıklar saf enerji içerir. Einstein, sadece atomun değil evrendeki herhangi bir maddenin de enerjiden oluştuğunu kanıtlamıştır. Bu enerji aynı zamanda o atomun fiziksel özelliklerini taşıyan rezonansı yani frekansıdır. Sonrasında ise Fritz Albert Popp’tan Ahmet Zewail’e kadar bu frekansların (rezonansın) vücudumuzda biyofoton olarak hücresel iletimi sağladığı keşfedilmiştir. Prasad ve ark. ise 2014‘te bu biyofotonların kaynağının aminoasitlerin oksidasyonu sonucunda oluştuğunu tespit etmiştir. Hastalıklar esnasında vücudun fizyolojik frekansları (biyofotonlar) etkilenir, patolojik frekanslar oluşur. Buna vücudumuza giren çevresel faktörler (alerji, virüs, bakteri, parazit, ağır metaller, kimyasal maddeler, emosyonel nedenler vs.) sebep olur. Biyorezonans metodunda kullanılan teknolojinin değişimden çok dönüştürücü etkisiyle gelişen biyorezonans cihazları da vücuda giren patolojik maddelerin (stresörlerin) yarattığı ve fizyolojik frekansları bozan çevresel faktörleri tarar ve tespit eder. Bu tespit sonucunda bulunan çevresel faktörlere ait patolojik frekansların (alerji, virüs, bakteri, parazit, ağır metaller, kimyasal maddeler, emosyonel nedenler vs.) biyofiziksel olarak tam tersi (ayna görüntüsü) üretilerek vücuda geri verilir. Bu sayede patolojik frekanslar notürleştirilerek fizyolojik frekanslar güçlendirilir. Tekrarlayan seanslar neticesinde de homeostaz sağlanır. Bu biorezonans metodunun temel mantığıdır.
İlk bakışta kulağa bir olgu, bir olay, sanki bir fenomen gibi gelse de biorezonans, hastaların kendilerini iyileştirme yeteneklerini yeniden kazanmalarına yardımcı olmak için Çin tıbbının eski şifa sanatları ve homeopati ile birlikte biyofizik ve biyokimyanın bilimsel disiplinlerinden inovatif bir yöntemle yararlanıyor. Vücudun kendi kendini iyileştirme fonksiyonlarını güçlendirirken organizma üzerindeki yükleri hafifleterek iyileşme kapasitesini artırıyor. Ayrıca hastaya bütüncül yaklaşan bir sistemdir. Eflatun’un dediği gibi “Bütün iyi olmadıkça parça asla iyi olamaz.”
Klinik deneyimlerden yola çıkarak, acil ve cerrahi müdahaleler istisna olmak üzere biyorezonans uygulamasının, tüm tıbbi konularda tamamlayıcı ve bütünleştirici bir şekilde kullanılabilecek, yan etkisi olmayan bir tedavi yöntemi olduğunu düşünmekteyiz.
İşte biz de modern tıbbının temsilcileri olarak hem biyorezonans ve enerji tıbbında test ve tedavi sistematiği konusundaki kafa karşılığını gidermek hem de bilimsel kaynak eksikliğini gidermeye katkıda bulunmak üzere sağlık profesyonellerinin hayatını kolaylaştırmak için yola çıktık ve bu kitabı Türkçeye kazandırmaya karar verdik.
Bu kitabın çevirisinden önce, uzunca bir dönem biorezonans konusunda ciddi bir literatür taraması yaptık, kitapları inceledik ve elemeden geçirdik. İstedik ki hem meslektaşlarımız hem de konu hakkında hiçbir bilgisi olmayan tıp çalışanları için bu kitap güvenilir bir referans, bir kılavuz olsun. Daha çok hasta biorezonans tedavi yöntemlerinden yararlansın ve şifa bulsun.
Tabii ki hızla dönüşen dünyada daha pek çok konunun halen tartışmaya açık olduğunun bilincindeyiz. Doktor olarak asıl işimiz hastalara şifa olmak, bununla birlikte tedavi yöntem ve araçlarında bir sistematiğin oturması zaman alır ama er ya da geç bilimsel akıl devreye girer, bir anlaşma sağlanır kanısındayız. Çünkü bilim, tarafsız, eleştirel, kanıtlanabilir ve evrenseldir. Aynı zamanda bilim evrende var olan ancak bilinmeyen bir düzeni ve ilişkileri araştırmaya yani gerçeği bulmaya yönelmiş bir araştırmadır. Bu alanda bilimsel çalışmalar yapıldıkça gerçeğin ortaya çıkacağı inancındayız. Atatürk’ün de dediği gibi “Bilim, gerçeği bilmektir.”
Bu kitabın ülkemizin değerli sağlık çalışanlarına yararlı ve sağlık kalitesini korumak isteyenlere şifa olmasını dileriz.
Saygılarımızla,
Prof. Dr. Yasemin Akçay & Dr. Sinan Akkurt
Kullanıcı Yorumları